EISSN 2149-4975
Turkish Journal of Cardiovascular Nursing - Turk J Card Nur: 5 (8)
Volume: 5  Issue: 8 - November 2014
EDITORIAL
1.Editorial

Page 1
Abstract |Full Text PDF

REVIEW
2.The Importance of Metabolıc Syndrome in Women
Azime Karakoç Kumsar, Sezgi Çınar Pakyüz
doi: 10.5543/khd.2014.006  Pages 48 - 55
Metabolik sendrom tanısı için kullanılan abdominal obezite, hiperglisemi, hipertansiyon, hipertrigliseridemi ve düşük HDL kolesterol düzeyleri aynı zamanda, Tip II diyabet ve kardiyovasküler hastalık gelişme riski açısından oldukça önemli risk faktörleridir. Kadınlarda görülen metabolik sendrom prevalansındaki artış, abdominal obezite ile ilişkilendirilmektedir. Günümüzde obezite ve metabolik sendrom prevalansının artması, hareketliliğin azalması, sağlıksız beslenme gibi faktörler kadınlarda kardiyovasküler hastalıklara bağlı morbidite ve mortaliteyi arttırmaktadır. Polikistik over sendrom, gestasyonel diyabet ve preeklemsi öyküsü ve menapoz kadında metabolik sendrom gelişme riskini arttırmaktadır. Ülkemizde, özellikle kadınlarda metabolik sendromun görülme sıklığındaki artış nedeniyle, sağlık profesyonellerinin metabolik sendroma yönelik bilincin arttırılması konusunda sorumluluk alması gerekmektedir. Bu derleme, kadınlarda görülen metabolik sendromun nedenleri ve önemi hakkında bilgi vermek amacıyla yazıldı.
Abdominal obesity, hyperglycemia, hypertension, hypertriglyceridemia and low HDL cholesterol levels which are used for the diagnosis of metabolic syndrome also are important risk factors for developing Type II diabetes and cardiovascular diseases. The increasing prevalence of metabolic syndrome in women is associated with abdominal obesity. Nowadays, factors such as the increasing prevalence of obesity and metabolic syndrome, reduced mobility and unhealthy eating increase morbidity and mortality due to cardiovascular disease in women. The history of polycystic ovary syndrome, gestational diabetes mellitus and preeclampsia, and menopause increase the risk of developing metabolic syndrome in women. In our country, health care professionals must take responsibility for raising awareness of metabolic syndrome due to increasing incidence of metabolic syndrome especially in women. This review is written to provide information about the importance and causes of metabolic syndrome in women.

3.Vital Decisions: Perception of Symptoms of Acute Myocard Infarction
Sibel Sevinç
doi: 10.5543/khd.2014.007  Pages 56 - 65
Son 30 yılda yeni tedavi yaklaşımları ile AMİ’ye bağlı mortalitede belirgin azalma sağlanmış, son 20 yıldır kullanılan reperfüzyon girişimleri ile de 30 günlük mortalitede %30-50 oranında düşme sağlanmıştır. Mortalite oranını düşürmede en önemli yaklaşım hastaneye ulaşana kadar erken tanı ve reperfüzyon girişimlerinin sağlanmasıdır. Hasta gecikmesini en aza indirmek için; KAH öyküsü olan hastalar ve yakınları, akut miyokart infarktüsüne bağlı belirtileri tanıma ve akut koroner sendrom (AKS) şüphesi uyandıran bir durum gerçekleştiğinde atılacak uygulama adımları ile ilgili eğitim almalıdır. Hemşireler hastayla en fazla zaman geçiren sağlık ekibi üyesidir. Hasta ve ailesini bu doğrultuda bilinçlendirmek için hemşirelere önemli roller düşmektedir.
A significant reduction in mortality from AMI with new therapeutic approaches in the last 30 years, used in the last 20 years with reperfusion initiatives fall by 30-50% in 30-day mortality was achieved. The most important approach in reducing the mortality rate, until it reaches the hospital initiative is to ensure early diagnosis and reperfusion. For reducing patient delay; It should be a normal part of the care of patients with known coronary heart disease to inform their partners and family about the symptoms of a heart attack and how to respond to it. Nurses spend the most time with the patient who is a member of the health care team. The nurses are important roles for patients and their families to raise awareness.

RESEARCH ARTICLE
4.Determination Of Medical Treatment Adherence, Self-Efficacy Levels Of Patients With Essential Hypertension And Affecting Factors
Özge Vatansever, Serap Ünsar
doi: 10.5543/khd.2014.008  Pages 66 - 74
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu araştırma, esansiyel hipertansiyon tanısı alan hastaların ilaç tedavisine uyum/ öz¬etkililik düzeylerini ve etkileyen faktörleri değerlendirmek amacıyla tanımlayıcı olarak yapıldı.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışma, Eylül 2009- Mart 2010 tarihleri arasında Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Hipertansiyon Polikliniği’ne başvuran 94 esansiyel hipertansiyonlu hasta ile yürütüldü. Veri toplama araçları olarak; hasta bilgi formu ve İlaç Tedavisine Bağlılık/Uyum Öz-Etkililik Ölçeği kullanıldı. Verilerin istatistiksel analizinde yüzde hesaplama, ortalama, student-t test, tek yönlü ANOVA testleri ve değişkenler arası ilişkilerin incelenmesinde Spearman korelasyon analizi kullanıldı. p<0.05 değeri istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi.
BULGULAR: Esansiyel hipertansiyonlu hastaların yaş ortalaması 57.7±10.2 olduğu, katılımcıların %53.2’sinin kadın, %94.7’sinin evli olduğu belirlendi. Araştırmaya katılan grubun ilaca bağlılık/uyum öz-etkililik puan ortalaması 71.9±3.6 olarak belirlendi. Çalışma grubunun ilaca bağlılık/uyum öz-etkililik puan ortalamaları iyi düzeydeydi. Hipertansif hastaların kişisel özellikleri (cinsiyet, eğitim durumu v.b) ve hastalığa ilişkin özellikleri (eşlik eden hastalık, hastanede yatma durumu v.b) ile ilaca bağlılık/öz-etkililik puan ortalamaları arasında anlamlı bir fark olmadığı belirlendi (p>0.05). Diyete uyum sağlayan esansiyel hipertansiyonlu hastaların ilaç tedavisine bağlılık/uyum öz-etkililik düzeyleri diyete uyum sağlamayanlara göre daha yüksek bulundu (p<0.05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Hemşireler esansiyel hipertansiyonlu hastaların diyete uyumunu sağlamada diyetisyen ve v.b diğer sağlık ekibi üyeleriyle işbirliği içinde hastalığa özel/uygun diyet programları hazırlanması, öz-etkililik düzeylerini arttırmaya, desteklemeye yönelik hemşirelik bakımı planlaması önerilir.
INTRODUCTION: This decriptive study was planned in order to evaluate also to self efficacy levels of the patients with essential hypertension and the affecting factors.
METHODS: This study was carried out with 94 patients with essential-hypertension who consulted to Trakya University Medical Faculty Training and Research Hospital Department of Internal Diseases Outpatient Clinic of Hypertension between 2009 September and 2011 March. Data were collected by using patient information form and Self-Efficacy Scale for Adherence/Adaptation to Medical Treatment. Data were analysed by percentage, mean, student t test, one way ANOVA test and Spearman correlation analysis was used to examine the relations between variables. P<0.05 value was consiedered as statistically significant.
RESULTS: The mean age of the patients with essential hypertension was 57.7±10.2, it was determined that %53.2 of the study group was female, %94.7 was married. It was determined that the adherence to medication/Adaptation self-efficacy mean point of the study group was 71.9±3.6. The adherence to medication/ Adaptation self-efficacy mean point of the study group is on a good level. This study determined that there is no significant statistical difference between personal characteristics of the hypertensive patients and adherence to medication/self-efficacy (p> 0.05). This study found that Adherence/Adaptation and Self- Efficacy levels of the patients with essential-hypertension who complied with adapted their diet are higher compared to the patients who were did not comply with their diet. (p< 0.05)
DISCUSSION AND CONCLUSION: Nurses should prepare with dieticians and other health professions appropriate diet program for patients with essential hypertension, implement nursing care plan to increase their self-efficacy levels of patients with essential hypertension.

5.Investigation Of The Effect Of Tele Monitoring On The Self Care Agency In Patients With Chronic Heart Failure
Berna Akay, Asiye Durmaz Akyol
doi: 10.5543/khd.2014.009  Pages 75 - 88
GİRİŞ ve AMAÇ: Kronik kalp yetersizliği olan hastalarda tele izlem yönteminin öz bakım gücü üzerine olan etkisini incelemektir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Deneysel ve zaman boyutuna göre prospektif olan bu araştırmada bir üniversite hastanesinin kardiyoloji kliniğinde ve yoğun bakımında yatan ve kalp yetersizliği polikliniğine kontrole gelen araştırmaya dahil edilme kriterlerine uyan 40 hasta (20 girişim, 20 kontrol) çalışma kapsamına alındı. Veri toplama aracı olarak Bireysel Tanıtım Formu, öz bakım gücü ölçeği, yapılandırılmış telefon görüşmesi formu ve kalp yetersizliği semptomlarına ilişkin algoritmalar kullanıldı. Girişim grubu hastalarla altı aylık izlem süresinde telefon ve MicroSoft Network Messenger aracılığıyla görüşüldü. Kontrol grubu rutin kontrollerine devam etti. Üçüncü ay ve altıncı ayda her iki gruba da öz bakım gücü ölçeği uygulandı.
BULGULAR: İki grup arasında başlangıçtaki puan ortalamaları arasında anlamlı bir fark olmadığı saptandı ( t= 1.857 SS= 38 p= 0.071 p> 0.05). Hastaların üç ay sonra ölçülen Öz Bakım Gücü puan ortalamaları incelendiğinde; girişim grubundaki hastalarda 117.95±0.39, kontrol grubundaki hastalarda 99.85±24.32 olarak saptanmış olup, iki grup arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulundu ( t= 3.060 SS= 38 p= 0.004 p< 0.05). Hastaların altı ay sonra ölçülen Öz Bakım Gücü puan ortalamaları incelendiğinde; girişim grubundaki hastalarda 118.35±10.34, kontrol grubundaki hastalarda 100.45±23.66 olduğu saptandı. Altıncı aydaki puan ortalamaları açısından iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulundu ( t= 3.100 SS= 38 p= 0.004 p< 0.05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bulgular; tele izlem yönteminin, kronik kalp yetersizliği hastalarının öz bakım gücünü geliştirdiğini göstermektedir.
INTRODUCTION: The study aims to investigate the effects of using telemonitoring method on the self care agency of patients with chronic heart failure.
METHODS: The sample population was 40 patients (20 intervention, 20 control) who were hospitalized in the cardiology department and intensive care unit of an university hospital and who presented to the outpatient clinics with a complaint of heart failure and fulfilled the inclusion criteria.The Individual Identification Form, the Self-Care Agency Scale, the Structured Telephone Interview Form and algorithms related to the symptoms of heart failure were used as data collection instruments.
RESULTS: There was no significant difference between the self-care agency scale mean scores of the two groups at the baseline (t= 1.857 SD= 38 p= 0.071 p> 0.05). There was a significant difference between the self-care agency scale mean scores of the two groups at the 3rd month (t= 3.060 SD= 38 p= 0.004 p< 0.05). There was a significant difference between the self-care agency scale mean scores of the two groups at the 6th month (t= 3.100 SD= 38 p= 0.004 p< 0.05).
DISCUSSION AND CONCLUSION: The results indicate that telemonitoring method improved the self-care agency in patients with chronic heart failure.

CASE REPORT
6.Supraventricular Tachycardia in Newborns and Nursing Approach: A Case Report
Özlem Metreş
doi: 10.5543/khd.2014.010  Pages 89 - 92
Supraventriküler taşikardi (SVT) yenidoğan döneminde sık karşılaşılan bir taşiaritmidir. Birçok yenidoğan SVT’yi ilk saatlerde tolere etmekle birlikte 6-12 saatten daha uzun süren vakalarda kalp atım hacminin azalması sonucunda kalp yetersizliği gelişebilmektedir. Bu makalede postnatal 16. gününde huzursuzluk, emme bozukluğu, taşipne ve taşikardi şikayetiyle yenidoğan yoğun bakım ünitesine kabul edilen SVT’li bir olgu tartışıldı.
Supraventrıcular tachycardia (SVT) is the most common tachyarrhytmia in neonatal period. Many neonates may tolerate SVT in early hours but longer than 6-12 hours with SVT may causes heart failure as a result of decreased cardiac output. İn this article, a neonate was dıscussed who has unrest, nutrition disorder, tachypnea and tachycardia in posnatal 16. days.

Quick Search



Copyright © 2024 Turkish Journal of Cardiovascular Nursing



Kare Publishing is a subsidiary of Kare Media.