| ARAŞTIRMA | |
| 1. | Miyokard Perfüzyon Sintigrafisinde Kan Basıncı Değerleri Kardiyak İskemiyi Öngördürebilir Blood Pressures may be Predictor of Cardiac Ischemia in Myocardial Perfusion Scintigraphy Aykut Demırkıran, Elif Ijlal Çekirdekçi, Birol Topçu, Hatice Sümeyye Yavuzdoi: 10.5543/khd.2020.77699 Sayfalar 105 - 110 Amaç: Kronik koroner hastalığı (KAH) olan hastalarda, düşük diyastolik kan basıncının (DKB) mortalite dahil olmak üzere olumsuz kardiyovasküler sonuçlarla ilişkilidir, ancak iskemi ile ilişkisi bilinmemektedir. Bu çalışmamızda düşük diyastolik kan basıncının (DKB) miyokard perfüzyon sintigrafinde (MPS) iskemi ile ilişkisi araştırıldı. Yöntemler: Tüm hastalara tek gün TI-99m MIBI protokolü uygulandı. Kan basınçları işlemden hemen önce ölçüldü. Hastalar DKB değerlerine göre ≤75mmHg ve >75mmHg olarak iki gruba ayrıldı. 17 segment kullanılarak SDS (summed difference score) hesaplandı. Bulgular: DKB ≤75 mmHg olan ve DKB>75 mmHg olan hastalar karşılaştırıldığında SDS değerlerinde anlamlı bir fark saptanamadı (sırasıyla 4.44±4.67 ve 4.65±4.70; p=0.657). Fakat sistolik ve diyastolik kan basınçları birlikte değerlendirildiğinde DKB ≤75mmHg ve SKB> 130mmHg olan hastalar ile DKB>75 mmHg ve SKB>130mmHg olan hastalar karşılaştırıldığında SDS (6.87±6.00 and 4.99±4.77; p= 0.015) değerleri anlamlı olarak farklıydı. Sonuç: Adenozin ile yapılan stres miyokard perfüzyon sintigrafisinde 75 mmHg altında diyastolik kan basıncı ve 130 mmHg üzerinde sistolik kan basıncı birlikteliği iskemi için öngördürücü olabilir. |
| 2. | Hipertansiyon Hastalarında Hastalık Algısının Belirlenmesi Determination of Hypertensive Patients' Perceptions of Illness Zekeriya Karadağ, Yeliz Akkuşdoi: 10.5543/khd.2020.79664 Sayfalar 111 - 118 Amaç: Bu çalışma hipertansiyon hastalarının hastalık algılarının ve etkileyen faktörlerin belirlenmesi amacıyla yapılmıştır. Yöntemler: Bu çalışma tanımlayıcı olarak yapılmıştır. Çalışma bir ilçe Devlet Hastanesine başvuran 210 hipertansiyon hastası ile tamamlanmıştır. Veriler tanıtıcı bilgi formu ve Hastalık Algısı Ölçeği ile toplanmıştır. Bulgular: Çalışmaya katılan hastaların yaş ortalaması 70.36±11.39, %40’ı okuryazar değil, %50’si erkektir. Hastaların Hastalık Algısı Ölçeği alt boyutları puan ortalaması süre akut-kronik 18.89±3.25, sonuçlar 19.86±4.72, kişisel kontrol 21.59±4.49, tedavi kontrolü 17.32±3.37, hastalığı anlayabilme 13.87±5.30, döngüsellik 13.33±3.49, duygusal temsiller 21.31±5.74 şeklindedir. Hastalık nedenleri boyutuna bakıldığında puan ortalamaları; psikolojik atıflar 23.71±4.26, risk etkenleri 24.92±5.85, bağışıklık 9.30±2.95 ve kaza ya da şans 5.31±2.02’tır. Fiziksel aktivite yapma ve hipertansiyon ilacını düzenli kullanma değişkenlerinin Hastalık Algısı Ölçeği alt boyutlarından süre akut-kronik ve sonuçlar” boyutunun, sigara kullanma değişkeninin risk etkenleri boyutunun düşük düzeyde anlamlı bir yordayıcısı olduğu saptanmıştır. Sonuç: Sağlık bakım profesyonellerinin hipertansiyon hastalarının hastalık algısını belirlemesi, hastalığın kronik olduğu bu nedenle fiziksel aktivite yapma, ilacı düzenli kullanma ve sigarayı bırakma konusunda eğitim vermesi önerilmiştir. |
| 3. | Bilgisayarlı Tomografik Koroner Anjiyografi ile Erken Evre Koroner Arter Hastalığı Tespit Edilmiş Olan Hastalarda Anksiyete ve Depresyon Düzeylerinin Tespiti Determination of Anxiety and Depression Levels in Patients with Early-Stage Coronary Artery Disease Detected with Computed Tomography Coronary Angiography Mustafa Ahmet Huyut, Betül Çetintulum Huyutdoi: 10.5543/khd.2020.76768 Sayfalar 119 - 124 Amaç: Bu çalışmanın amacı kardiyoloji polikliniğine başvurup bilgisayarlı tomografik anjiyografi (BTA) ile erken evre koroner arter hastalığı (KAH) tanısı kesinleşmiş hastalarda anksiyete ve depresyon düzeylerini değerlendirmektir. Yöntemler: Çalışmaya 46 BTA ile erken evre KAH tanısı alan hasta, 50 kontrol hastası olmak üzere ardışık 96 hasta dahil edildi. Tüm hastaların demografik özellikleri, fizik muayene bulguları, kardiyovasküler risk faktörleri ve laboratuar parametreleri kayıt edilerek Beck Anksiyete Ölçeği (BAÖ) ve Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ) uygulandı. Sonuçlar %95’lik güven aralığında, anlamlılık p<0.05 düzeyinde değerlendirildi. Bulgular: Çalışmaya katılan olguların 49’u kadın (%51.04) olmak üzere, ortalama yaşları 35.86±14.91 yıl olarak bulundu. BTA grubu ile kontrol grubu karşılaştırıldığında BDÖ ölçeği puan ortalamaları arasında anlamlı fark saptandı (17.61±8.95’e karşı 9.88±7.77, p<0.001). Ayrıca vucut kitle indeksi (VKİ), yaş, sistolik tansiyon, BDÖ ve BAÖ puanları arasında pozitif yönde korelasyon olduğu bulundu. Yaş faktörü, çok değişkenli lojistik regresyon analizi ile erken evre KAH’ın bağımsız öngördürücüsü olarak saptandı (OR=1.45, %95 CI: 1.04-2.03, p=0.028). Sonuç: BTA ile erken evre KAH tespit edilen hastalarda depresyon düzeylerinin daha yüksek olduğu görüldü. |
| 4. | Alternatif Burun Solunumu Egzersizinin Hipertansiyonu Olan Bireylerin Kan Basıncının Düzenlenmesinde Etkisi The Effect of Alternate Nostril Breathing Exercise on Regulation of Blood Pressure in Individuals with Hypertension Gamze Uğur, Hilal Uysaldoi: 10.5543/khd.2020.92905 Sayfalar 125 - 131 Amaç: Bu çalışmada, hipertansiyon tanısı olan bireylerin kan basıncının düzenlenmesinde alternatif burun solunumu egzersizinin etkisi değerlendirildi. Yöntemler: Deneysel tipte olan araştırma, Ekim 2017-Mart 2018 tarihleri arasında bir eğitim ve araştırma hastanesi dahiliye polikliniklerine başvuran esansiyel hipertansiyonu olan hastalar (n=76) ile yürütüldü. Hastalar dahil etme kriterlerine uygun olarak deney ve kontrol grubuna ayrıldı. Deney grubundaki hastalardan (n=37) alternatif burun solunumu egzersizi, kontrol grubundaki (n=39) hastalardan sessiz oturma seansını iki hafta boyunca 15 dakika süreyle uygulamaları istendi. Her iki grubun klinik kan basıncı ölçümleri ilk ve ikinci hafta; evdeki ölçümleri ise iki hafta boyunca uygulama öncesi ve sonrası olacak şekilde planlandı ve uygulandı. Bulgular: Araştırmada hastaların %72.4’ü kadın, %27.6’sı erkek, yaş ortalaması 52.4±6.9 bulundu. İlk ve ikinci haftanın sonunda yapılan klinik kan basıncı ölçüm sonuçlarına göre, ikinci hafta deney grubu ortalama SKB değeri kontrol grubuna göre yaklaşık 4 mmHg düşük bulundu (p<0.05). Deney grubunun evde ikinci hafta ortalama SKB değeri kontrol grubuna göre yaklaşık 3 mmHg daha düşük bulundu (p<0.05). Sonuç: Bu çalışma sonucunda elde edilen bulgular ışığında alternatif burun solunumu egzersizinin farmakolojik tedaviye ek olarak uygulanmasının kan basıncını kontrol altına almaya yardımcı olacaktır. |
| 5. | Kardiyovasküler Hastalık Tanısıyla Yatarak Tedavi Gören Hastaların İlaç Tedavisine Uyumları ve Etkileyen Faktörlerin Değerlendirilmesi Evulation of Medication Adherence and Affecting Factors in Inpatients with a Diagnosis of Cardiovascular Disease Abdullah Avcı, Meral Gün, Semra Erdoğandoi: 10.5543/khd.2020.09609 Sayfalar 132 - 139 Amaç: Bu araştırmada kardiyovasküler hastalık tanısıyla yatarak tedavi gören hastaların ilaç tedavisine uyumları ve etkileyen faktörlerin belirlenmesi amaçlandı. Yöntemler: Tanımlayıcı nitelikte olan bu araştırma bir üniversite hastanesinin kardiyoloji servisinde kardiyovasküler hastalık tanısı ile yatarak tedavi gören ve en az 3 aydır ilaç kullanan 176 hasta ile gerçekleştirildi. Araştırmanın verileri 13 Haziran-28 Ekim 2016 tarihleri arasında anket formu ve Morisky ilaç tedavisine uyum ölçeği kullanılarak toplandı. İstatistiksel analizler için sayı, yüzdelik, aritmetik ortalama, t-testi, One Way ANOVA, Levene testi, Shapiro Wilk testi ve Pearson korelasyon analizi kullanıldı. Bulgular: Araştırma kapsamına alınan bireylerin %51.7’sinin erkek olduğu, çoğunluğunun çalışmadığı, yarısında ilave kronik hastalık olarak diyabet tanısı olduğu, yarıya yakınının beş kez ve üzeri hastaneye yattığı ve yaş ortalamasının 65.39±7.73 olduğu belirlendi. Hastaların yarıya yakınının yedi yıl ve üzeri, yarıdan fazlasının ise günde altı ve üzeri sayıda ilaç kullandığı ve ilaç uyum puan ortalamasının 4.78±2.03 (düşük düzeyde) olduğu saptandı. Ayrıca hastaların %40.9’unun reçete dışı ilaç kullandıkları ve reçete dışı ilaç olarak ise en çok analjezik kullandıkları belirlendi. Bu araştırmada hastaların sosyodemografik ve klinik özellikler açısından ilaç tedavisine uyum puan ortalamaları arasında önemli fark bulunmadı (p>0.05). Bu araştırmada hastaların çoğunluğunun ilaçları neden kullandıklarını bilmedikleri (en az bilinenler sırasıyla; kalp glikozitleri %10.6, beta-blokerleri %22.2, anjiotensin dönüştürücü enzim inhibitörleri %26.6) ve çoğunluğunun kullandıkları ilaçların yan etkilerini bilmedikleri (yan etkilerini bilme oranı en az olan ilaç grubu ise sırasıyla; kalp glikozitleri 0%, beta-bloker %7.7 ve ACEİİ %8.5, diüretikler %12.1) belirlendi. Sonuç: Bu araştırmada kardiyovasküler hastalık tanısı olan bireylerin yarısının ilaç tedavisine düşük uyum gösterdiği, çoğunluğunun kullandıkları ilaçların etki ve yan etkilerini bilmedikleri tespit edildi. |
| DERLEME | |
| 6. | Kalp Nakli Olan Hastanın Roy Adaptasyon Modeli’ne Göre Hemşirelik Bakımı Nursing Care Based on Roy Adaptation Model in a Patient with Heart Transplantation Eda Akyol, Özlem Ibrahimoğludoi: 10.5543/khd.2020.21043 Sayfalar 140 - 148 Kalp yetersizliği; mortalite-morbiditesi yüksek olan ve yaşam kalitesini olumsuz etkileyen bir klinik sendromdur. Son yıllardaki teknolojik gelişmeler ile destek cihazların kullanılmasına rağmen prognozu kötü seyretmektedir. Kalp nakli; kalp yetersizliği hastalarında sağ kalıma olumlu bir etki göstermekte ve yaşam kalitesini arttırmaktadır. Nakil sonrası hastalar yaşamları boyunca düzenli aralıklarla izlenmeli ve bu hastalarda yaşam boyu izlem kuralları oluşturulmalıdır. Bu noktada hemşirelik bakımının amacı nakil sürecine uyumu arttırmaktır. Hemşirelik bakım planı oluşturulurken hemşirelik mesleğine özgü model ve kuramların kullanılması bakımı sistematize ederek ortak dil oluşturmaktadır. Aynı zamanda bakımın kalitesini arttırmaktadır. Roy Adaptasyon Modeli, hemşireliğin kavramsal temelinin tanımlanmasında ve hemşirelik bakım planının standardize edilmesinde yaygın olarak kullanılan bir modeldir. Roy’a göre insan; sürekli değişen çevresel uyaranlarla etkileşimde bulunarak çevresine uyum gösteren bir sistemdir. Kalp nakli sürecinde hem cerrahi girişime hem de ömür boyu sürecek olan tedaviye uyum göstermede hemşirelerin hastaya özgü olarak planlayıp uygulayacağı girişimlerin olumlu etkisi olacağı düşünülmektedir. Bu derleme kalp nakli yapılan hastanın hemşirelik bakımında Roy Adaptasyon Modeli kullanımını incelemektedir. |
| OLGU SUNUMU | |
| 7. | Kateter Yöntemi ile Aort Kapağı Yerleştirilen Bir Olguda Pender’in Sağlığı Geliştirme Modeli’nin Kullanımı The Use of Pender’s Health Promotion Model in A Case with Transcatheter Aortic Valve Implantation Öznur Erbay Dallı, Serap Özer, Fisun Şenuzun Aykardoi: 10.5543/khd.2020.05924 Sayfalar 149 - 154 Ciddi aort stenozu bulunan ve açık kalp ameliyatı açısından risk taşıyan hastalar için önerilen Transkateter aort kapak implantasyonu (TAVİ); yaşam kalitesinde yükselme ve sağ kalımda artış sağlayan bir tedavi yöntemidir. Bu yöntem uygulandıktan sonra multidisipliner bir ekip anlayışının benimsenmesi, hastanın dikkatli ve bütüncül izlemi, yaşam şekli değişikliklerine uyum ve tedavinin başarısı açısından oldukça önemlidir. Multidisipliner ekip içinde hastalara birebir bakım veren hemşireler önemli bir yere sahiptir. Son yıllarda hemşirelik bakımı, bakımın sistematik ve etkili olmasına yardımcı olan kuram ve modeller çerçevesinde oluşturulmaktadır. Bu kuram ve modellerden biri de Pender’in Sağlığı Geliştirme Modeli’dir. Model ile hemşireler bireylerde sağlıklı bir yaşam şekli oluşturmak için davranışsal değişiklik yapmayı hedeflemektedir. Bu makalede ileri derecede aort stenozu ve dispnesi mevcut olan altmış beş yaşındaki bir erkek hastanın Sağlığı Geliştirme Modeli’ne göre bakım yönetimi süreci ele alınmış ve modelin kullanımına yönelik bir örnek oluşturması amaçlanmıştır. |
| DIĞER | |
| 8. | Hemşire Yönetimindeki Kardiyak Rehabilitasyon Kliniği: Malta Mater Dei Hastanesi Deneyimi Nurse-Led Cardiac Rehabilitation Clinic: Experience in Malta Mater Dei Hospital Sibel Sevinçdoi: 10.5543/khd.2020.04274 Sayfalar 155 - 158 Kalp ve damar hastalıkları Ülkemizde ve dünyada mortalite ve morbidite açısından en önde gelmektedir. Kalp hastalıkları sonrasındaki kardiyak rehabilitasyon düşük maliyetli bir girişim olarak kabul edilmektedir. Bu girişim ömrü uzatır, tekrarlayan hastane yatışlarını ve sağlık harcamalarını azaltarak prognozu iyileştirir. Kanıtlar, hemşire olgu yönetimi ve hemşire-eşgüdümlü multidispliner korunma programlarının kardiyovasküler riski azaltmada olağan bakımdan daha etkili olduğunu ve çeşitli sağlık kuruluşlarının koşullarına uyarlanabileceğini göstermektedir. Bu makalede hemşire yönetimindeki kardiyak rehabilitasyon kliniği, Malta Mater Dei hastanesi örneği paylaşılmıştır. |
Copyright © 2025 Kardiyovasküler Hemşirelik Dergisi
